ARKADAŞLIK
Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. " arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak" demiş. Genç, birinci (ilk) günde tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış ve geçen her gün daha az çivi çakmış.
Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş. Gence "bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi çıkar sök" demiş.
Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası ona "aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. artık çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak" demiş.
Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik aynen kalacak (kapanmayacak).
Bir arkadaş ender bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir sen ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur, seni dinler sana yüreğini açar" demiş...
NERDESİN?
ARİF NİHAT ASYA
(10 Kasım 1946 – Adana)
İşte biz,bugün bu saatte,burada
Seninle randevu verdiğimiz yerdeyiz...
Sen nerdesin? Heykellerde mi,
mezarlarda mı, taşlarda mısın?...
Bu sararmış yüzler, bu yerlere çevrilmiş gözler,
bu hıçkırıklar, bu gözyaşları nedir?...
Boğulan hıçkırıklarda mı, dökülen yaşlarda mısın?...
Yurdumun yine baharı yeşil, mavi, pembe...
Yine kışı hırçın, beyaz. Mevsimler bıraktığın gibi...
Yerliyerinde... Ve senin Adanan,
yine senin bakışların kadar ılık...
Sen yazlarda mı kaldın, baharlarda mı, kışlarda mısın?...
Gözlerimiz yollarda kaldı, sen yollarda kaldın;
gelemedin. Uzat elini:
İnişlerde mi, yokuşlarda mısın?
Gözlerimizi yumunca görünüyor, açınca kayboluyorsun...
Kimden soralım, nerde bulalım seni:
Hayallerde mi, düşlerde misin?...
Şu kubbelerde, şu tavanlarda senin için “Yaşa!” seslerinin
Ve ışıklarının çınlayıp taştığı günler biliriz...
Yine alkışlarda mı, eller üstünde mi,
gözlerde mi, gönüllerde mi, başlarda mısın?
Senin kumandanla yürüyor,
senin kumandanla duruyor orduların...
Sesin kulaklarda...
Sen yürüyüşlerde mi, duruşlarda mısın?
Boruların çınlıyor çın çın...
Davulların, trampetlerin vuruluyor gümbür, gümbür... Söyle:
Borularda mı, vuruşlarda mısın?
Destanlara geçen masallara karışan bir adın var;
manilerin söylendi, şiirlerin yazıldı...
Sen ATA oldun ve sözlerin ATASÖZÜ oldu;
fakat kendin nerde kaldın?...
Atasözlerinde mi, manilerde mi, deyişlerde misin?
Akşam yine sofranı kurduk, sevdiğin şeyleri dizdik;
seni sevenler toplanıp oturduk, bekliyoruz,
Sen nerdesin? Sen ki iki elin kanda olsa gelirdin,
Yoksa bizden gizli, bize müjdeler getirecek
muhteşem işlerde misin?
Sağda aradık, solda aradık;
bir düne çevirdik başımızı bir yarına baktık.
Bilmem ki geleceklerde mi geçmişlerde misin?
Heryerin süsü, her işin âşinası idin.
Sorduk: Ankaradadır dediler, senin için...
Nerdeysen oraya gelelim... Söyle:
Güreşlerde misin, yarışlarda mısın?
Yazdığın kitabı heceliyor, heceliyor, sökemiyoruz;
kitabından okutmaya gel bizi...
Ses ver bize... Sesimize cevap verirdin nerde olsan...
Yoksa yine sınır boyu manevralarda mı,
savaşlarda mısın?
Dilimizde sevdiğin havalar...
“Alişim”i çalıyoruz: “Allı yemeni”yi, “Dağbaşı”nı,
“İstiklâl Marşı”nı söylüyoruz.
Sesin sesimizden ayrı değil, fakat sen nerdesin...
Şarkılarda mı, türkülerde mi, marşlarda mısın?
İşte biz bugün, bu saatte, burada
seninle randevû verdiğimiz yerdeyiz.
Sen heykellerde mi, mezarlarda mı, taşlarda mısın?
Yazdığın kitabı heceliyor, heceliyor, sökemiyoruz;
kitabından okutmaya gel bizi...
Ses ver bize... Sesimize cevap verirdin nerde olsan...
Yoksa yine sınır boyu manevralarda mı, savaşlarda mısın?
NERDESİN ATATÜRK...
NERDESİN?
ARİF NİHAT ASYA
(10 Kasım 1946 – Adana)
İşte biz,bugün bu saatte,burada
Seninle randevu verdiğimiz yerdeyiz...
Sen nerdesin? Heykellerde mi,
mezarlarda mı, taşlarda mısın?...
Bu sararmış yüzler, bu yerlere çevrilmiş gözler,
bu hıçkırıklar, bu gözyaşları nedir?...
Boğulan hıçkırıklarda mı, dökülen yaşlarda mısın?...
Yurdumun yine baharı yeşil, mavi, pembe...
Yine kışı hırçın, beyaz. Mevsimler bıraktığın gibi...
Yerliyerinde... Ve senin Adanan,
yine senin bakışların kadar ılık...
Sen yazlarda mı kaldın, baharlarda mı, kışlarda mısın?...
Gözlerimiz yollarda kaldı, sen yollarda kaldın;
gelemedin. Uzat elini:
İnişlerde mi, yokuşlarda mısın?
Gözlerimizi yumunca görünüyor, açınca kayboluyorsun...
Kimden soralım, nerde bulalım seni:
Hayallerde mi, düşlerde misin?...
Şu kubbelerde, şu tavanlarda senin için “Yaşa!” seslerinin
Ve ışıklarının çınlayıp taştığı günler biliriz...
Yine alkışlarda mı, eller üstünde mi,
gözlerde mi, gönüllerde mi, başlarda mısın?
Senin kumandanla yürüyor,
senin kumandanla duruyor orduların...
Sesin kulaklarda...
Sen yürüyüşlerde mi, duruşlarda mısın?
Boruların çınlıyor çın çın...
Davulların, trampetlerin vuruluyor gümbür, gümbür... Söyle:
Borularda mı, vuruşlarda mısın?
Destanlara geçen masallara karışan bir adın var;
manilerin söylendi, şiirlerin yazıldı...
Sen ATA oldun ve sözlerin ATASÖZÜ oldu;
fakat kendin nerde kaldın?...
Atasözlerinde mi, manilerde mi, deyişlerde misin?
Akşam yine sofranı kurduk, sevdiğin şeyleri dizdik;
seni sevenler toplanıp oturduk, bekliyoruz,
Sen nerdesin? Sen ki iki elin kanda olsa gelirdin,
Yoksa bizden gizli, bize müjdeler getirecek
muhteşem işlerde misin?
Sağda aradık, solda aradık;
bir düne çevirdik başımızı bir yarına baktık.
Bilmem ki geleceklerde mi geçmişlerde misin?
Heryerin süsü, her işin âşinası idin.
Sorduk: Ankaradadır dediler, senin için...
Nerdeysen oraya gelelim... Söyle:
Güreşlerde misin, yarışlarda mısın?
Yazdığın kitabı heceliyor, heceliyor, sökemiyoruz;
kitabından okutmaya gel bizi...
Ses ver bize... Sesimize cevap verirdin nerde olsan...
Yoksa yine sınır boyu manevralarda mı,
savaşlarda mısın?
Dilimizde sevdiğin havalar...
“Alişim”i çalıyoruz: “Allı yemeni”yi, “Dağbaşı”nı,
“İstiklâl Marşı”nı söylüyoruz.
Sesin sesimizden ayrı değil, fakat sen nerdesin...
Şarkılarda mı, türkülerde mi, marşlarda mısın?
İşte biz bugün, bu saatte, burada
seninle randevû verdiğimiz yerdeyiz.
Sen heykellerde mi, mezarlarda mı, taşlarda mısın?
Yazdığın kitabı heceliyor, heceliyor, sökemiyoruz;
kitabından okutmaya gel bizi...
Ses ver bize... Sesimize cevap verirdin nerde olsan...
Yoksa yine sınır boyu manevralarda mı, savaşlarda mısın?